14 Eylül 2015 Pazartesi

Beşiktaş şampiyon olabilir mi?

Böyle bir soru belki size abes gelebilir, hatta ligin 3 büyüğünden biri olan Beşiktaş'ın tabii ki her zaman şampiyonluk yarışında olacağını söyleyebilirsiniz ama son 20 yılda sadece 3 şampiyonluk görmüş ve sonuncusunu altı sene önce yaşamış bir takımdan bahsettiğimizi de unutmayalım. Böyle bir girişten sonra son yıllarda sıklıkla insanlardan duyduğumuz bir nota kulak verelim. Birkaç yıldır sezonun başında ya da sezonun ortasında devamlı bir şekilde hem spor yazarlarının hem de hangi takım taraftarı olursa olsun genelinin söz birliği etmişcesine söyledikleri / yazdıkları bir söylem var :

"Beşiktaş, ligin en iyi futbol oynayan, seyri en hoş takımı ve dikine oynayabilen, yaratıcı oyuncularıyla da ligin en kollektif takımı. Hatta bunu sürdürebilirlerse de şampiyonluğun en güçlü adayı."

Nedense medya - yazar - taraftar üçgeninde bu kadar övülen, futbolcuları ve teknik adamı göklere çıkarılan bu takım ilerleyen haftalarda - özellikle ligin son düzlüğünde - tökezliyor ve şampiyonluğu ezeli rakiplerine kaptırıyor. Bırakın kaptırmayı lig ikinciliği de gidiyor ve sezonu üçüncülük - beşincilik arası bir yerde tamamlıyor. Bununla birlikte Şampiyonlar Ligi treni kaçırılıyor, devamlı olarak UEFA kontenjanından Avrupa yolları aşındırılıyordu ( 2013-2014 sezonunda ligi üçüncü sırada bitirdi ama F.Bahçe'nin cezası sebebiyle Şampiyonlar Ligi'ne katıldı). Beşiktaş'ın son şampiyonluğunun üzerinden tam 6 sene geçti. Bu altı sene içerisinde Beşiktaş ligi üç kere 3., iki kere 4. ve bir kere de 5.sırada bitirerek tam bir hayal kırıklığı yaşattı taraftarlarına. Onun da ötesinde tüm tahmincileri yanılttı.


2015 - 2016 sezonuna, yıllarını futbola vermiş ve Türk futbol tarihinin en başarılı 3 teknik adamından biri olan Şenol Güneş ile iddialı bir şekilde giren Beşiktaş, ilk 4 haftası geride kalan ligde Fenerbahçe ve Trabzonspor'un bir puan gerisinde 3.sırada olmasına rağmen yine çoğunluğa göre ligin en pozitif oynayan takımı ve geçmiş iki senelik Bilic tecrübesine göre daha saldırgan, daha golü koklayan ve isteyen bir takım hüviyetinde. Zira Slaven Bilic ile ilk sezonunda 53, geçen sezon ise toplamda sadece 55 gol atıp 1,60 gol ortalaması tutturabilen Beşiktaş'ın bu sezon ligin ilk dört haftasında attığı 12 gol ile maç başı 3 gol ortalamasına sahip olması hem kendilerine özgüven sağladı, hemde rakiplerinin gözlerini korkutmaya yetti. İlk dört haftalık periyotta rakiplerinden Galatasaray 2, Fenerbahçe ise 1,5 ortalamada kaldı. Ligin sonunda ne olur bilinmez ama bu defa Beşiktaş'ın hem teknik direktörünün tecrübesi, hem takımdaki kadro kalitesinin 'son yılların en iyisi' olması gibi etkenlerle beraber sezon sonunda ipi göğüsleme şansının daha fazla olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz. Slaven Bilic ile iki yılda tek bir derbi kazanamamasının direkt olarak şampiyonluğa etki etmesi, Şenol Güneş'in üzerinde en çok kafa patlatacağı ve üstesinden gelmesi gereken dersi olacak. Şenol Güneş, her ne kadar Bilic gibi takımın stadı olmaması gibi bir handikapı yaşayacak olsa da stadın hazır hale geleceği ligin ikinci yarısı ile beraber bu açığı lehine çevirebilecek bir joker hakkına da sahip.

Beşiktaş taraftarının son 20 yılda gelen sadece 3 şampiyonluk sonrası (1995, 2003 ve 2009) şampiyonluğa aç olması, İnönü stadının yeniden inşasıyla görkemli bir arenaya sahip olacak olması ve ligin ofansif anlamda en üretken yapıda bir kadroya sahip olması gibi etkenler Beşiktaş'ı özlediği şampiyonluğa pekala itebilir. Slaven Bilic ile olan 1-0'dan sonra geriye yaslanma, skoru koruma hastalığına gerekli teşhisi koyup, 'Güneş etkisi' ile resmen kabuk değiştiren bir yapıda 2-0, hatta gerekirse 3-0'ı yakala mantığını başarılı bir şekilde takıma empoze eden Şenol Güneş ve ekibi bu tarihi fırsatı nasıl değerlendirecek, hep beraber göreceğiz.


Takımın yeni maestrosu Oğuzhan'ı, bitmek bilmez enerjisi ile Olcay'ı, çilingir Sosa'sı, akıllanmış bir Q7'si ve sadece futbola konsantre olan Gökhan Töre'si ile... Beşiktaş'a gelmiş geçmiş en iyi nokta santrfor olduğunu düşündüğüm 'bitirici vuruş harikası' Mario Gomez'i, fırsat bulduğunda bir gol kralı olabilecek kapasiteye sahip olan Cenk Tosun'u ile... Geçen sezona göre daha iyi yer tutan ve güven veren Tolga Zengin'i ile... Ligin ikinci yarısında transfer yapılmasa bile yeni transfer kıvamında olacak Veli Kavlak ve Tolgay Arslan'ı ile... Geçmiş yıllara nazaran yedek kalsa da bu defa daha üretken ve ısıran Kerim Frei ile... Takımda şimdilik tek alternatifi olmayan ve her maça taraftarlarının nazar boncuğu / duasıyla çıkan görev adamı Atiba'sı ile... Savunmada her ne kadar tam oturmasalar da çok da açık vermeyen Rhodolfo ve Ersan'ı ile... Geçmişte sürekli SOS verdikleri savunmanın beklerinde 'kademe' bilgileri ile istikrarlı futbol oynayan Tosic ve Beck'i ile Beşiktaş şampiyonluğu yine sonuna kadar kovalayacaktır.

Rakiplerinden özellikle Fenerbahçe'nin oldukça geniş ve rotasyonlu kadrosunun varlığı Beşiktaş'ı en zorlayacak takım görüntüsü veriyor. Zira en önemli dezavantajlarının ülke futbolunu yeteri kadar tanımayan Pereira olsa da bunu oldukça kaliteli ayaklara sahip olan Van Persie, Nani, Markovic, Volkan Şen, Fernandao  ve Ozan Tufan gibi direkt sonuca etki eden futbolcularıyla örtmeye çalışan ve bunda da kısmi şekilde başarılı olan Fenerbahçe'nin ilerleyen haftalarda vitesi daha yükselteceği de net bir gerçek.

Geçen sene sonradan açılan Galatasaray'ın ne yapacağını şimdilik kestirmek güç ama onlar da Sneijder ve Muslera gibi iki şampiyon adamın artacak performanslarının yanına en az iki ekstra performans gösterecek (geçen sezon Yasin + Selçuk) futbolcu bulabilirlerse yarışta sonuna kadar bende varım diyecektir. Melo'nun boşluğu, Hamza Hoca'nın yeteri kadar kendini takıma verememesi, Dursun Özbek ve taraftar arasındaki soğukluk, Şampiyonlar Ligi'nin getireceği psikolojik ve mental yorgunluk gibi parametreler onlar için ligin önemini belirleyici etkenler olacaktır.

1 yorum:

SON 1 AYDA EN ÇOK OKUNANLAR